"Senin sevgin beni uçuran göklere"
Yok, yok, yooooox. Böyle olmaz
"Senin sevginle uçar göklere"
Offfff yine olmadı, ey. Neden alınmıyor ki bu şiir, neden şiir yazamıyorum bu gece ben?
-
En iyisi feysə girmektir, bugün bulvarda çəkdirdiyim yeni şəklimi paylaşım, erkeklerin aklını başından alayım bira az.
Belki o yeni açılan, reytingli sitenin sahibi de beğendi şəklimi, tanışmak için mükemmel bahane olur, ha.
***
Salam əzizlərim, size bugün bir masal anlatacağım. Şaire Gülayın nağlını. Masalı okuyup, düşünebiliriz ki, ben Kafka'nın şarkıcı Cozefinaya yazdığı masal gibi bir masal anlatacağım size, yok əzizlərim kesinlikle öyle değil. Gülayın masalı Josephine'in hikayesini üsteleyib geçecek, ama o masalı Kafka gibi konuşabilir biləcəmmi, bak onu bilmiyorum.
Gülay hanım bir köy kızıdır, kırmızı yanaklı, siyah gözlü bir köy kızı. Bu kız bir çalı dibinde, on beş yaşında bekaretini kaybettikten sonra şehre kaçtı ve şaire olmak karar verdi.
Çocukluktan çok hırslı bir kızdı. Tv de giden Güney Amerika dizilerini çok seviyordu. En çok da orada on-Onbeş dakika süren öpüşme sahnelerini. Bazı gecelerde gizlice babası ile annesini sevişirken izliyordu. Annesinin çıkardığı sesleri ormanda tek olunca çıkarıyor, yakışıklı bir oğlanla seviştiğini hayal edip orgazm olurdu.
Günlerin birinde yine Gülay hanım ormanda, o çok sevdiği kolun dibinde kendinden geçtiği bir zamanda komşularının 20 yaşındaki, askerlikten taze gelen oğlu Özgür onu görüp, bir süre kenardan seyretti. Daha sonra cesaretini toplayıp, ona yaklaştı. Usul usul elini göğsüne götürdü, sonra bacaklarına, sonra ise .......
Gülay dayanamayıp, çabuk ol sal içeri diye bağırdı ...
Genç bir oğlan bundan artık ne isteyebilirdi ki, hiçbir şey. O, sal dedi, öteki de düşürdü içeri .....
Şimdi kalıyordu şehre kaçmak için bir bahane, bu bahane de, sadece okumak olabilirdi. Önce hazırlık adı ile gitti şehre. Gecesini gündüzüne katıp, çalıştı ve yüksek okula girdi. Derslerini de kötü okumadı, fakültede etkinliği ile seçiliyordu.
İlk şeirni de ile fakülte yıllarında yazdı ve öyle üniversitenin Gazetesinde ettirdi. Bunun için Gençlik kurumlarından birinin Fakültedeki temsilcisi ile dersten sonra karanlık odaların birine çekilmesi ya yaptı.
Zorlandığı derslerde öğretmenleri ile, zamdekan, dekan ile kısa bir geziye çıkması yaptı, sorununun çözümüne. Herkes şimdi onu övüyor, tüm kapılar yüzüne açılıyordu. Dostları onu birbirlerine önerecektir, bu lezzetli meyvenin tadına onların da bakması isteniyordu.
Evet əzizlərim şimdi gördüzmü, vesaire Gülayın masalı hiç de Cozefinadan geri kalmıyor. Dinleme istəyirsizsə masalı konuşmaya devam edeyim.
-
Evet, ben de öyle düşünmüşdüm.Bəyənəcəyinizi biliyordum.
***
Evet, benim-şaire Gülay
Bilmiyorum benim hakkımda ne dediler size, aslında hiç bilmek de istemiyorum. Hiç umurumda da değil, kimin ne dediği, ne düşündüğü. Ben kendi istediğim, arzuladığım hayatı yaşıyorum.
Bilirsizmi erkekler yaman saçma olur, onlar benden bir şey istiyor, bense onlardan çok şey. Onların istediğini veriyorum, onları əyləndirirəm. Iri karınları biraz kalp bulandırsa da, neynəyək. Yaşayacaktır, artık. İlk şiirimi yayınlayan erkekten, fakülte dekanın kadar birçok erkek ile yatsam da, o çalı dibinde ilk sevişməm hamsına değer. Çünkü sadece o gün bir erkeği bu kadar çok istemiştim. O günden sonra erkeklerden sadece kullanarak yaptım. Onlar benden yararlandıqlarını düşünüyorlardı, fakat aslında ben onlardan faydalanırdım. Onlara bedenimi verdiğim zaman, onlardan ruhlarını alıyordum. Onlar benimle yattıktan sonra ailelerine benim dudak, diş izlərimi götürüyorlardı. Onlar kadınlarına söylemedikleri sözleri bana diyorlardı.
Tanınmak, şöhret olmak, zengin bir hayat yaşamak için yapamayacağım hiçbir şey yoktur. Benim için kutsal olan hiçbir değer yoktur.
Allah'a, dine, vicdana inanmıyorum. Sevgiyi, aileyi, dostluğu kabul etmiyorum. Benim için tek değer paradır. Aile insanların hayatını kısıtlayan, özgürlüğünü elinden alan bir şeydir. Anlamıyorum, insan bir erkek ile ömrünü nasıl çürüdə ki?
Henüz çocukları demiyorum, gerek tüm ömrünü onlara adanmış etmen, yaşlanınca da ya bakarlar, ya da ki, babalar huzurevine orada köpek gibi çürüyəsən. En iyisi para kazanmaktır, yaşlanınca da bir hizmetçi tutuyorsun bakıyor sana.
Hem evli olunca gerek bir erkek ile yatasan, ancak. Oysa, çevrede sevişəcək o kadar yakışıklı delikanlı var ki, yazık değil mi, onlarla bir yatakta eğlenmek ...
***
Evet, dönelim yine nağlımıza. Bu masalda onu daha yakından tanıyasız diye, ona da söz verdim. Sonra demesin ki, benim arkamdan dedikodu öyle.
Gülay hanım yüksek öğrenimini tamamladıktan sonra köylerine dönmedi, geri da olamazdı. Şimdi ona çalışmak, yaşamak gerekiyordu, bu şehirde.
Edebiyat meclislerinin birinde bir şairle tanıştı. Bir hayli konuşmadan sonra anlaşıldı ki, bu oğlan mavidir.
Birçok fikirleri denk geliyor. Birlikte çok şey yapabilirlerdi. Yakında dostlaşdılar. Erkek Gula
sitelerin birinde köşe yazmak için teklif getirdi. Bunun için de baş editörün 16 yaşındaki oğluna güzel bir ay adanmış etmeliydi. Bu kadın vücudunu, kadın nefesini tanıtmalı, onu erkek etmeliydi. Sonra ise yazdığı her köşe için yüz lira para alacaktı. Gülay bu teklifle anlaştı. 16 yaşındaki sevgilisi ile gitti Dubai'ye, orada hem güzel bir dinlenme yaptı, hem de Genel editörün oğluna erkekliği öğretti. Dönüşte ise onu iyi para, şan şöhret bekliyordu.
Dubai'den döndükten sonra ona, onun için kirayələnmiş güzel bir ev verildi. Genç aşiqnin babası ilk geceyi Gülayla geçirip, oğluna neleri öğrettiğini sordu. Yarını ise Tiflis'e yolculuk bekliyordu onu ve mavi dostunu. Köşe yazmaları sitenin Avrupa'dan olan sahibi buluşacak, onlara bazı ipuçları verecekti.
Sabah açıldı, onlar yola düştüler. Gül'e-eğlenebileceği, dünyayı kendi düşünceleri ile dəyişdirəcəklərinə birbirlerini ikna-ikna yol gidiyorlardı. Henüz onları götüren aracın yakışıklı sürücüsüne kendi telefon nümrəsini de verdi, mavi şair. Köpek oynatan biri olan bu yakışıklı adam öyle, fasılaların birinde onu tuvalete götürüp, arzusunu gerçekleştirdi. Alan razı, veren razı-keyifler de ala bulutun gelip ulaştılar Tiflis'e. Onları pahalı otellerin birinde misafir ettiler. O günü ve yarını gezip, eğlenmek için ve en nihayetinde çağdaşlığı öğrenmeleri için onlara zaman verildi.
Onlar da doyasıya dolaştılar bu güzel şehir. Ve nihayet toplantı başlandı. Patron söze başladı, kısa, ancak kendi olan bir konuşma yaptı: "Öncelikle şunu söylemek gerekir ki, siz benim söylediklerimi yapın, ben de maddi sorunlarınızı. Eğer sizden memnun kalırsam, sizi zengin bir hayat bekliyor. Eğer şöhret kazanmak, tanınmak, çok okunmak istiyorsunuz. Bunun için neleri yazmalı olduğunuzu iyi bilecek. Öncelikle kahramanlıklardan, insanları değiştirmek düşüncesinden uzak olacak, onlar neyi okumak istiyorsa ondan yazacaksınız. Bugün en çok IP si olan porno sitelerdir, demek ki insanlar erotik yazıları okumayı daha çok istiyor. Bugün insanlar vicdanlarına çok nəfislərini dinliyor, demek nefsin kabul etmediği Allah, vicdan, ahlak, namus, aile gibi kavramları eleştiri yapacak. İnsanlar doğru sözü diyen, doğru yolu gösteren klasikleri dinlemek, okumak istemiyorlar, demek ki siz o insanları tenkit edecek. Bu kadar beyler ve bayanlar, bu kadar basit aynı zamanda bu kadar karmaşık "
Aslında bu cənabın sözleri onlara o kadar da yabancı değil, aksine onların öyle hayat felsefesi idi. Bu insanlar nəfisləri, bedenleri için yaşayan insanlardı.
Vatana döndükten sonra Gülay hanım mavi dostu ile aynı evi paylaşmalı oldu, aralarında yalancı, ancak kağıtlar üzerinde olan bir evlilik bağlandı, çünkü yaptıklarını gizlemek için onlara bir gölgelik gerekiyordu, bu gölge de evlilik oldu.
Beləlliklə en büyük değeri kendi hareketleri ile değersiz ederek başladılar işe. İlk köşe yazısında özgür kadın, kadın özgürlüğü gibi ifadeler kullandı Gülay hanım. Kadınları isyana, özgür olmaya sesliyordu bu yazı, ancak bu özgürlük kadınların hiç duymadığı bir özgürlük vardı.
Bu yazının başka büyük bir sitede da çıkmasını istiyordu. Site ofisine gitti, Genel Yayın sordu, odasında oolduğunu söylediler. Mini etekli, kırmızı dudaklı sekreter telefonda bir şeyler dedi ve Gula Cənabın onu beklediğini söyledi.
İçeri girdi, gözüne çarpan ilk şey odada bulunan büyük ve rahat kanepe oldu. Yazısını sitede çıkarmak istediğini söyledi. Bunun imkansız olduğunu söyledi sayın. Mesele aydindi, divana yaklaşıp əyləşdi. Gülümsedi. Saçları göğsüne dağıldı, çok hırslı görünüyordu. Sayın ona yaklaşmasını istedi.
Nedense cevap beklediği olmadı, odadan kovuldu. O gün anladı her kanepeye uzanabilir olmayabileceğini, bu memlekette satılmayacak insanların da olduğunu. Ancak kapıda telefona bakan katibənin neden kısa etekli, kırmızı dudaklı olduğunu anlayamamıştı. Ve yine o gün anladı her şeyin istedikleri gibi olmayacağını, onlara karşı mücadele edecek insanların da olacağını, ancak mücadeleden vazgeçmek olmazdı, yola devam etmeliydi, etməliydilər.
Yazarlar birliğine üye olmadı, daha doğrusu olmak istemedi. Onun düşüncelerine göre o herkesten akıllı, daha iyi yazıyordu ve böyle bir üyeliğe ihtiyaç duymaz. Üye olmamak bir yana başladı tanınmış, sözünü demiş yazarları hakaret eden yazılar yazmaya, kendisi de eleştiri adı ile.
Bir gün geldi yazdıkları bir kitap olacak kadar çoğaldı. Şimdi kalıyordu kitap çıkarmak. Kitap çıkarmak içinse paralı bir erkek gerekiyordu. Bu işte çok eziyet çekmedi, sadece bir statü yazdı, "Kitap çıkarmak istiyorum, kim sponsorluk yapabilir" diye. Durumu tamamlamasından Onbeş dakika sonra sponsor bulundu. Görüşüp, konuyu daha net konuşmak gerekiyordu. Sövdələşdilər, yarın gece saat on birde onu evin önünden arabayla alacak, danışacaqdılar. Sevdiği şarkılardan birini mırıldanarak düşerek yattı.
Sabah oldu, öğle geçti ve nihayet, akşam geldi. Dudaklarını kırmızı renge boyayıp, en kısa, en dar elbisesini giydi. En güzel kokusunu vurup, başladı beklemeye. Saat on bir oldu, pencerenin önünde bir makine durdu. Sinyal verip, insanları uyandırmaktan korktuğu için telefon edip, onu aşağı çağırdı. Düştü ve makineye əyləşdi. Bu elli yaşlarında çirkin, punchy bir erkekti. Iri karın erkeklerden nefret gidiyordu, fakat kendini gülmeye mecbur etti. Nasıl olsa bu saçma da ondan diğerlerinin istediğini isteyecekti, karşılık kitabını baskı yaptırmak için gereken parayı verecekti. Önce pahalı restoranların birine gittiler. Yemeklerden yiyip, içgilərdən içtiler. Gülüp, eğlendiler. Kitapla ilgili gereken parayı vermeye anlaştı sayın. Gülay buradan çıktıktan sonra güzel bir eve gideceğini düşünüyordu. Makineye bindiler, bir hayli gittikten sonra kimselerin olmadığı bir yere gelmişti makine. Gülay araçtan düşmesini istedi, korksa da düştü makineden. Sayın kendisi de düştü. Makineye yaslanıp, pantolonunun önüne açtı ve Gula diz çökmesini söyledi. Gülayın rengi değişse de, erkeğin dediğini yapmaya mecbur oldu. Diz çöktü ve başladı kendi işini görmeye .....
Birkaç dakika sonra Gülay işini bitirdi. Sayın bir demet parayı ona atıp, oradan uzaklaştı. Makine onun yanında yavaş yavaş uzaklaşırken Gülay kurumuş bir ağaca yaslanıp, öyüyürdü. Rüzgarsa yere atılmış parayı, yerden kaldırmak için mücadele veriyordu.
Kitabının tanıtımına onu seven erkeklerin hepsi geldi, onu över, göklere kaldırdılar. Bir çok site bu kitaptan yazdı, bir sözle şaire Gülayın "Otobüste sevişmek" adlı kitabı son yüz yılda yazılmış en büyük eser adlandırıldı. Bu esere en büyük değeri ise onun mavi dost verdi, kendi köşesinde onu kadın özgürlüğü için mücadele eden bir kahraman gibi gösterdi.
Evet şimdi Gülayı herkes tanıyor. Paylaştığı her statüye elli-altmış, her resme ise yüzlerce like gelir.
O, yeni kitabı üzerinde çalışıyor. Kitabın adı ise "Genel editörün divanı" olacak.
TURAL Sahab
. 23.04 2014
Blogger ŞƏRHLƏRİ
Facebook ŞƏRHLƏRİ